10 Haziran 2008 Salı

Siz olsanız?

Blog'a her girişimde düşünüyorumda; Ben bu kadar yazıyorum okuyan var mı acaba?

Galiba yok. Çünkü yorum yok. Hiç bir insan mükemmel yazamaz. Bana göre yazsa da,sana göre yazamaz en azından. O yüzden, "kimse beni sallamıyor" cevabına varıyorum buradan.

Aslında, yukarıdaki soru bir şaşırtmacaydı. Asıl sorulması gereken soru şu; "Ben onları sallıyor muyum?"

Siz olsanız,ne cevap verirdiniz?

Melih Media Player

Winamp'ı açtım.

Playlist'ten kendimi seçtim bugün. Play tuşuna bastım, sesim çıkmadı. İşe yaramıyor olsa gerek, .mp3 olarak kaydedilmemişim herhalde. Ayak uyduramadım bir türlü. Söyleyemedim şarkımı, hayat bazen yapar böyle, aldanmamak lazım.

Ne de olsa, başka media player'larda var. ;)

9 Haziran 2008 Pazartesi

Kazık Kalemdir, Mürekkepse Kan




İnsan kazık yemeden yazamıyor. Yazdığı zamanda böyle oluyor işte. Göstereyim mi?


Bir insan aşıkken yazamaz.Ne kadar sevdiğini kelimelere dökemez, yapamaz bunu. Yapmayı denese de beğenmez, yırtar atar. İnsan mutluyken yazamaz. Çünkü insanlara anlatır, eğlenir.Eğlenmek varken, yazmak niye? İnsan memnunkende yazamaz. Bir şeylere karşı koymak istemez, hataları anlatmak istemez, sorunları çözmeyi de öyle...


İnsan, kafası bulanıkken yazar. Kafatasını yarıp, beynini dökemeyeceği için kaleme sarılır. Ayrıldığında suskundur, konuşup olayı daha da büyütmemek için ya da yarayı daha da derinleştirmeyi istemez. Yazar onun yerine, eğer yazabiliyorsa.Yazmıyorsa kafatası mevzusuna doğru uzar olay...


Birini çağırmak için mektup yazar. Bir sorunu çözmek için dilekçe, işe alınmak için başvuru falan. Öyle işte...

Neyse, lafı uzatmayalım. Memnunum ve mutluyum. Sorunlarım var ama çok küçük. Yazmaya değmeyenlerinden hani. Mürekkep parası etmeyecek olanlardan...

Teşekkürler...

3 Haziran 2008 Salı

Türkiye'nin Transilvanyası




Korkutucu güzelliği ile geliyor gece, sadece gündüzleri normal görünümünde olan köpekler, geceleri dönüşümlerini tamamlayarak özlerine dönüyorlar ay ışıkları ile birlikte.Demir tabelaların gıcırtıları korkutuyor yıldızları, sokakların karanlığı boğuyor parlaklıklarını ve esen rüzgar hıçkırıyor burada.


Kimsenin aklına gelmeyecek, bu küçük şehirde dünyaya oranla, dünya haritasının üzerine yerleştirilen bir toplu iğne büyüklüğündeki bu şehirde, burada doğanların hissetmediği bir değişkenlik var aslında.

Bir mermer ustasının oyduğu mezar taşlarının süslediği bir dükkanın önünden geçiyoruz gece vakti. Bakamıyoruz yazanlara korkumuzdan. Zaten geceleri korkutucu bir güzellik taşıyan bu küçük şehir, daha da büyüyor gözümüzde.

O kısa süreli gece yürüyüşlerinde, uğruna ülkelerin birbirine girdiği petrolün satıldığı yere gidiyoruz. Peki ne için? Ciğerlerimizi istila edip, nefesimizi yerinden eden dumanı körükleyen sigarayı almak için.

Dönüşümüz, gidişimize oranla biraz daha korkutucu. Sağsalim bıraktığımız sokakları bambaşka şeylerle dolu bulmamak için dua ediyoruz. Geceleri, bekçilik yaptığımız sokaklardan ürperip kaldığımız sığınağa dönmek için beynimiz, ayaklarımıza hızlanmaları için komut veriyor. Bilinçli ya da bilinçsiz, yapıyoruz. Fakat kimse korkusunu belli etmemeye çalışıyor. Yapılan ufak tefek şakalar dışında. O şakalarda, karanlıkta bizi izleyenleri uzak tutmak için kahkahalardan bir duvar örüyor etrafımıza. Onlarla dalga geçiyoruz...

Lanetli bir şehir demek doğru olmaz belkide. Fakat başka boyutlar gibi bir çekim gücü var bu şehrin. İşlerini hakkı ile yapanlar için sürgün yeri burası. Anadolu'nun biraz güneyine düşüyor olmasına rağmen sürgün yeri. Gelenlerin, gitmek için can attığı, her tatilin gelişi için dua edilen bir yer. Burada yaşayanlarınsa; "Bir gün gelir, tayinim çıkar." "Gün gelir, üniversiteyi kazanır, bir daha dönmem buraya." dedikleri bir yer...

Bu şehrin laneti yalnızlığı ve ıssızlığı belki de. Burası için, ne perili, ne de lanetli diyorlar. Söylenilen tek bir şey var; "Bu şehirden gitmek isteyen, burada kalır..."

Neyse ki, seviyorum bu şehri. İçinde yüzlerce kişi yaşamasına rağmen, yalnız başına kalan bir şehir. Kalabalığın ortasında bir başına, adımlarla ezilen bir şehir. Sakin ve sessiz...

İstemiyorum ama söylenilenden pay çıkaracak olursam eğer; Gideceğim bu şehirden...

1 Haziran 2008 Pazar

Yazamıyorum.




Yazamıyorum artık.

Kalemler,kitaplar gibi... Toz dolu sayfalardaki gibi.Unuttuğumda hatırladığım gibi.Kendimi dinlediğim zamanlarda ya da arkadaşlarla yan yana oturduğum zamanlardaki gibi yazamadım.Bıraktım kendimi boşluğuna...

Boşluk ya,boştu işte.Yazamadım boş olunca.Ama adam oldum.

Galiba...