27 Temmuz 2008 Pazar

Tüm Yaptığı Dün Gece,Zırhını Parlatmaktı.

Olan olmuş,biten bitmiş.Hep böyle olur zaten.Çalışırsınız,didinirsiniz,dünyayı ya da herhangi birşeyleri daha iyi yapmaya çalışırsınız.Doğru olanda budur zaten.Ama bir yanlış vardır ortada...

İnsanlar yaptıklarınızın karşılığını vermezler,maddi konularda bu tarz problemler yaşandığında,kimse peşini bırakmaz yaptığı işin karşılığını.Para bu,kolay kazanılmıyor.Peki neden,maddi değil de,manevi şeylerde de insan yaptığı şeylerin karşılığını alamadığında peşini bırakır? Bu doğru mu bilemiyorum.Yani kararsızım.Bu tarz şeyleri çok geçirdim çünkü,bugüne dek hep peşini aramadım.Belki de aramalıydım.

Şimdi ise buna tahammül edecek durumda değilim.Birşeyler yapıyorsam eğer,karşılığını almalıyım.Bu bir takdirde olsa bana yeter.İronik olan ne biliyor musunuz? Başkaları,yaptıklarının ardından ödüller alıp,mevki kazanırken ben bunları almayı geçelim, olduğum yerde durmak,daha fazlasını yapmak için çabalıyorum.İşte burada bir hata olduğu kesin.

Ömür boyu,karın tokluğuna çalışan bir adam düşünün.Ne kadar dayanır sizce? 10 yıl? 20 yıl? Kesin süre vermek yanlış ama kesin birşey varsa o da dayanamayacağıdır.Bende dayanamıyorum artık.

Yine de,açık açık birşeyler yapmak doğru olmaz.Olsa da,ben yapamam bunu biliyorum.Ama geçmişte yaptıklarımdan farklı olsa da,aynı şeyi yapacağım sanırım.Daha iyisini... Hep bunun için çabalamamış mıydık? Lincoln gibi,onca deneme ve başarısızlığın ardından,son bir denemeyle en tepeye çıkmak.

hiç umursamıyordu
taktığınız maskeleri
tüm yaptığı dün gece
daha güçlü başlamaktı...

Bana verdiği ilhamdan ötürü,Özver Yılmaz'a ve Deli Gömleği'ne teşekkürler...

24 Temmuz 2008 Perşembe

Druid'in Günlüğü: Kral'ın Yolu

Geçmişte yazılmaya değer diğer şeylerden farklı olarak bu; Aslında yazılması gereken bir yazı. Birkaç sayfadan daha fazlasını etse de, kısa ve öz olarak anlatacağım Kral'ım hakkındaki gerçekleri. Belki de, sadece ailesinden gelen bir kan bağı olmasına rağmen, ona kralım dememin tek sebebi, ki benim kralım olmasa da, bir kral olmayı onun kadar hakeden bir başkasının olmamasıdır.

Genç yaşımda tanıdım onu, ileride uzun bir dostluğa ulaşacak bir münasebetimiz olacağını bilmeden tanıdım. Sıkıcı kişilerin, elflerin, insanların ve yarı elflerin arasında, yalnız başına bir yıldız gibi parlıyordu adeta. Seçimleri, anlattıkları ve kararlarıyla gerçek bir kral olarak yön vermişti hayatına. Yani, sadece kanında akan kandan dolayı bir kral olmadı hiç bir zaman.

Onunla birlikte yürüdük yollarda. Hiç durmadan yürüdük, düştüğümüzde yaralarımızı birlikte sardık. Aynı kuru ekmeği paylaştık, kazandığımız ganimetleri adilce bölüşmedik hiç bir zaman. Paylaşamadığımız tek şeydi para. Elbette bunun sebebi, paraya olan düşkünlüğümüz ya da açlığımız değildi. Paylaşmadık çünkü, o ikimize aitti ve sayısı önemli değildi. Birlikte harcadık, kuru ekmekten fazlasına sahip olduğumuz dönemlerde.

Benden sonra bunları bilecekler olanlar için, onunla aramdaki bağı anlatacağım okuyanlara, okumayı gerekli göreceklerini bilerek üstelik. Onu ve beni tanıyanlar, bunu bilselerde bilmeyenlere gerçek bir ders olacaktır bu yazı.

Adım adım geçtik diyarlardan, arşınladığımız yolları saymak hiç kimsenin haddine düşmez tanrının dışında, isteselerde sayamazlar zaten. Algıları buna yetmez, beceremezler. Şarap akan nehirlerden geçtik, dönüp arkamıza bakmadık bile. En güzel yemişlerin yetiştiği bağlarda dinlendik yorulduğumuzda. Ama elimizi uzatıp birine dokunmadık bile. Çünkü bilirdik hakkımız olmadığını ve hakkımız olmayanlara dokunmadığımız için kaybettik belki de. İki kişi giriştiğimiz mücadelelerde, binler'e karşı savaşırken...

Hiç bir zaman son derece güçlü olmadık, zengin olmadık, şöhretli olmadık. Bunu istemedik bile, en iyi olmayı arzuladık ve birlikte olduğumuzda, insanlar bunu görmesede biz 'en iyi'ydik.

Ve farkettiğimiz şey şu oldu onca yolun sonunda, ne kadar zengin olursan ol, zenginliğini harcayacak birileri olmazsa bir önemi olmaz. Ne kadar şöhretli olursan ol, yanında birileri olmadığında bir önemi olmaz. Ve ne kadar güçlü olursan ol, tek başına binler'i de devirsen, zafer sarhoşu olarak düşmanlarının ölüleri etrafında da gezsen, yanında zaferini paylaşacak kimsen yoksa kazandığın zaferin bir anlamı olmaz.

Biz şöhret için, para için, güç için yürümedik nice diyarda, biz sadece birlikte yürümeyi sevdiğimiz için yürüdük yollarda. İyisiyle, kötüsüyle birlikte yaşadığımız hayatımız boyunca omuz omuza savaşıp hayatta kalabildiğimiz için yürüdük.

Sen; Kralım! Yaşadığın süre boyunca mutlu ol. Hükmedecek bir tebân olmasa da, bir kralsın bunu hiç bir zaman unutma. Damarlarında soylu kan aktığı için değil, yaptığın seçimlerden dolayı bir kral olduğunu unutma.

Ve siz bilmeyenler, bilin ki Gealdor Pallanen soysuz insanlara hükmetmektense kendi hayatına hükmetmek için vazgeçti Kral'lığından. Ona kral diyecek birileri olmadığını düşünmeyin sakın! Kimsesiz değil çünkü; Ben, yanında yürüyen yoldaşı onu kral biliyorum ve bu biz'e yetiyor.

Druid'in Günlüğü: Kral'ın Yolu
Çoğu kişinin bildiği ismiyle Torgal Calengil, nam-ı diğer Şekil Değiştiren. Küçük ahalinin arasında Kurtlarla Dans Eden Adam. Ormanların içinde Güzyeli. Kabullendiği zayıflığı ile Yavaş Çita. Kral'ın seslenişiyle; Calengil.

23 Temmuz 2008 Çarşamba

Geç mi kaldım?

Kaybolur mu gerçek arkadaşlar? Ya da unutulur mu gerçek arkadaşlıklar... Belki de ikinci cümle hatalı oldu diyebilirim.Direk bir yazıya başlama ümidiyle bastığım tuşlar sanırım beni yönlendiren bunları yazmaya...

Hayat parçalara ayrılmış,bunu biliyorum.Bilmeyenlerse,hayatı umursamayanlar sanırım.Eğer öğrenmek isterseniz,fotoğraf albümlerinize bakın.Orada göreceksiniz,sizin çocukluğunuz,ergenliğiniz ya da yetişkinliğinizle alakalı durumlar aslında.Yaptığınız seçimler birazda,hayat denilen su birikintisinin etrafına kum serperek verdiğiniz yatak misali...

Arkadaşlar kaybolmuyor,bu dünyayı terketmedikleri sürece.Terkedenler hatırlanıyor zaten,'unutulur mu?' derken hata etmiştim dedim ya.Görüşmeseniz bile hatırlanır zaten.Peki ama neredeler?

Geçmişlerini tetikleyecek birşeyler olmadığında hatırlıyorlar mı sizi? bizi? Tekrar karşılaştığınızda verilen tepkiler nasıl oluyor? 'Vaay hiç değişmemişsin!' yada 'Görüşmeyeli epey oldu,napıyorsun? Nerelerdesin?'

Olduğumuz yerde değil miyiz hep? Yani nereye gidiyoruz ki,kaçımız herşeyi geride bırakıp,uzak diyarlara kaçıyor ya da kaçabiliyor? Neredeyse hiç kimse,belki de hiçbirimiz demek daha doğru olur.Takip ediyorsanız,sizli-bizli yazmayı seviyorum zaten.Ben yaşıyorum,sizlerde yaşıyorsunuzdur muhtemelen.

İmkanınız olsa,geçmişten bugüne tanıdığınız ve arkadaşlık ettiğiniz her insanı hatırlayıp,onlarla görüşmek için bir tura çıkar mıydınız? Ben isterdim çıkmayı,en azından arkadaşlıkların fotoğraf albümlerinde kalmalarını istemiyorum.İstemememe rağmen bir şeyler de yapamıyorum.Tüm bu isteklerim,çevremdekileri kaybetmemekten geçiyor aslında.

Arkadaşlarımın mutlu fotoğraflarını görünce,keşke yanlarında olsam diyorum.Hep beraber olsak,birlikte takılsak,küçük bir adamız olsa sürekli mutlu mesut,istediğimiz herşey yapılabilse felan.Tozpembe hayaller....

Bir şeyler öğütler gibi bitirmeyeceğim bu yazıyı.Zaten yeterince karmaşık oldu,neler anlatmak istediğimi yazıya dökemedim.Öğütvari birşeyler yazıp daha da bulandırmayacağım ama sanırım yukarıda anlattığım yeri biliyor gibiyim.

Benim dinimde ve kitabımda şöyle söyleniyor.Eğer cennete giderseniz,orada istediğiniz kişiyle görüşmek gibi bir fırsatın var.Orada istediğiniz yakınınızla buluşma,bir arada olma fırsatın var.Bu benim eskiden duyduğum birşeydi.Ki eminim doğrudur,pek bilgili sayılmam bu konularda zaten.Ama gerçekten de,cennetin güzelliğini tasvir edebilmek çok güç olurdu sanırım.Yine de,yukarıdaki istediğim olmaz cennet güzel sayılmaz galiba değil mi?

Bir çok soru sordum yazı içinde,fakat merak ettiğim tek soru.Şu fani dünyada beceremediğim ama öldükten sonra gitmeyi dilediğim yerde rahatça yapabileceğim şeyler için biraz geç mi kaldım?

18 Temmuz 2008 Cuma

Bir Köstebek Yuvasıdır Dünya...

Yoruyor artık, yıldırıyor çoğu şey... Herşey gibi.

Önceden severek yaptığım(-ız) çoğu şey, artık sıradan gelmeye başladı. İnsan her zaman bir yenilik arayışı içinde ama bu arayışın göklere çıktığı anlar var. Monotonluğun dibe vurduğu anlarda mesela. Hayatın,şifre kullanılmadan oynanılan bir sims oyununa benzediği zamanlarda...

İşe gidiyorum, orada geçirdiğim 10 saati, verilen araları baz alarak dörde böldüm. Başlangıç-Çay Molası, Çay Molası-Yemek Arası.. Bla bla... Böyle sürüp gider her günüm. Akşamları da bir o kadar sıkıcı. Ama en azından günüm ve gecem hızlı geçiyor. Sayılı gün çabuk geçer hesabı...

Sonra soruyorum kendime; "Ne zaman boşluğa düşer insan, bir şeyler yapamadığı anlarda mı?" Bence, sürekli aynı şeyleri yaptığı zaman boşluğa düşüyor. Koca bir delik var ve içindesin. Her gün, o deliğin içindeki çıkıntıya tutunarak çıkmaya çabalıyor ve düşüyorsun. Bir gün, o çıkıntıyı tutacaksın ama bir süre geçince yıldırıyor yaptıkların seni, mahvediyor ama çaren olmayınca ve dört bir yanında kirli duvarlar varken tek umudun yine o çıkıntı oluyor.

Hayat için zor diyorlar, bunu farkediyorsun. Aslında bir yandan da çok basit. O çıkıntıya tutunduğunda, zorluğu felan kalmıyor. Sonra yine bir deliğe düşüyorsun, yine bir çıkıntı. Hiç bir delik çıkıntısız olmuyor ama olanlarda var. Şanslı olmak zorundasın bir deliğe düşerken, düşmemek gibi bir seçeneğin yok. Elinde sonunda düşeceksin ama düştüğün zamanda şanslı olacaksın.

Dünya bir devin yumruklarıyla oyulmuş, devasa bir köstebek yuvası. Binlerce delikle doldurulmuş toprak parçası. Adım atıyor, düşüyor, sonra tekrar çıkıp, tekrar düşüyorsun. Yürümezsen yaşayamazsın. Sonunda ulacaşacağın bir yerler var elbette. Rahat yaşam adı veriliyor. Aslında 'rahat yaşam' dedikleri, devin yumruklamayı unuttuğu yerler. Oraya geldiğinde, hiç bir yere gidemiyorsun. İstesende, gidecek takatin olmuyor. Daha fazla delikle uğraşmak istemiyorsun.

Geriye bakmaya gerek bile yok. Önüne bakman gerek yoksa deliğe düşersin. Hiç birimiz devin yumruklamadığı yerlerde doğmadık ki! Yani, en azından herkes o kadar şanslı doğmuyor. İleriye baktığımda da, bir sürü delik ve deliklerin kenarından geçebileceğim yollar görüyorum ben. Yürümem gerek. Eğer yürümezsem, dünyanın dönüşü, beni en büyük deliğe düşürecek, gökyüzüne ya da uzaya.

Size bir tavsiye vereyim mi?

Yolculuğa başlamadan önce ayakkabılarınızı iyi seçin. Kolay eskimeyecek ve hepsinden önemlisi yüksek topuklu olsunlar. O zaman işiniz daha da kolaylaşır.