18 Nisan 2008 Cuma

Sadık Kedi

Ah o eski şarkılar.. Yine buldular beni, playlist'i açıp kendim seçsem bile çektiler beni kendilerine, geçmişi yâd edercesine dinledim. Hayallerim geldi aklıma, güldüm geçtim.. Hangisi gerçekleşti ki? Doğru ya, ben hiç gerçekleşebilecek hayaller kurmamıştım.

Aşka dair şeyler yazmayı dilerdim. Şiir belki de.. Hiç beceremedim ama. Yazsam da pastoral olurlardı herhalde, çiçekler ve böcekler yeterdi bana. Adem'in Havva'yı kıskandığı gibi, doğadan kıskanırdım seni. İnsanları düşünmedim bile, sevmiyorum çünkü onları.

Biraz düşündüm de, şimdilerde düz yazıyı bile beceremiyorum. Şiir benim neyime? Sen beni böyle sev yeter. Cümle kuramayan, düşünemeyen ama güdüleriyle hareket eden, şiir yazmayı bırak yazı yazmayı beceremeyen küçük bir kedi yavrusu gibi sev. Nankörlük etmem ben... Kedilerde nankör değil, duygulular sadece o kadar...

9 Nisan 2008 Çarşamba

Ölü Civcivler ve Jokerler


Sessizliğin içinde bir yerlerde..
Kendimi bulamadığım zamanlarda
Yola çıktım yeni baştan..
Bu ilk seferim olmasa da...

Boş bir oda, boş bir adam, boş bir sayfa.. Ne için peki?

Yeni baştan yazmak için mi? Benim bir kalemim yok. Olsa da parmaklarım tutar mıydı acaba? Beynim emir verir miydi ellerime, verse bile iletir miydi sinir hücrelerim? İtaat edip zorlasalar bile vicdanım kabullenir miydi yeni sözcükleri..

Dudaklarıma baktım aynada, biçimsiz, solmuş, çatlaklarla bezenmiş. Gerçekleri ya da yalanları söyleyemeyecek kadar kötü. Kim isterdi ki yalan söylemeyi zaten. Ben isterdim. Hiç olmadığını, beni sevmediğini (ki bu bile şüpheliydi bir yerde..) , dünyaya gelmediğini... Söylerdim bir yerde. Ama inanır mıydım yalanlarıma işte orası şüpheli.

Sahte hayatlarla, ruhsuz insanlarla dolu olan çevreme baktığımda görebildiğim tek şey senin kopyalarından ibaret aslında. Birinin saçı,diğerinin gözü, öbürünün inatçılığı çeker beni onlara. O zaman var olan yalanlar senfonisinde bende söylerim şarkımı. Bir geceliğine de olsa..

Mutlu görünen ve sürekli gülen ben'in altında yatan leş yığınını canlı tutmak için neler feda ettiğimi bir bilsen. İskambil destesinin içindeki soytarıyı oynamanın ne kadar da zor olduğunu, kartları her seferinde itinayla seçtikten sonra hala bahse girmenin korkusunu, kazandığında sevinememenin getirdiği soğukkanlılığı görebilsen.

Değişen bir şey olmazdı herhalde. Bir soytarıdan kral yaratamıyor insan, alışkanlıklarını terkedemiyor,canını çıkarmadan huyunu çıkaramıyor. Huyum kurusun, ben hala civcivleri boğmadan sevmeyi öğrenemedim.

6 Nisan 2008 Pazar

Ben Kazandım..



Biliyorum,sizler; en büyüksünüz.Gerçekten..

Mavi boşluğa uzanan o gökdelenler kadar,dünyanın çevresini saran karanlık geceler kadar,Dünyayı aydınlatan güneş kadar,sayfalarca gerçekleri anlatan kitaplar kadar.Herşey sizin elinizde,ipler mesela..
Bir o yana,bir bu yana çektiğiniz ipler.Ben yürürken arada sırada sündürdüğünüz,bazense düşürmek için salıverdiğiniz ipler.Ne kadar basit öyle değil mi? Çek ve bırak..

Kulaklarımı tırmalayan rüzgara bir şeyler fısıldayan,adım attığım toprağı sallayan,damarlarımda akan kanı zehire çevirip hayatımı mahveden.Bazen yolda yürürken ayağımın altına konulan muz kabukları,bazense içtiğim suya karışan uyku hapları...

Evet.. Ben küçüğüm,üstelik Gökdelenleri ayakta tutan çiviler kadar! Karanlık gecelerde gökkubede parlayan yıldızlar kadar! Güneşten yayılan ışık huzmeleri kadar.. Kabul edin,ben ve benim gibiler olmadan.Sizler birer hiçsiniz...

Sanırım sona geldik öyle mi? Güzel...

...

Ne?! Ben!? Ben mi yenileceğim?

Ellerinizi açın bayanlar ve baylar... Görmek istiyorum.

Kızlar.. Ve papazlar.. Aslar! Bu çok iyi...

Bende tam olarak bundan bahsediyordum.Elinizde birden fazla kız,papaz hatta as olabilir.Fakat bende bunların hepsi var.Benim çeşitliliğim,sizin sabitliğinizi gölgeliyor...

Flush Royale..

Ben kazandım.Siz.. Kaybettiniz.

Cumartesi

Güzel geçen bir cumartesi akşamı,bir önceki cumartesi kadar harika olmasa da,biraz daha fazla içki ile o günü yakalamaya çalışmak...

Bu saatler,oturup düşünmek ve geçmişi hayal etmek için çoğu kişi yanlış bir an gibi görünse de,insan istediğinde,her an;birşeyleri anlamak için idealmiş,bugün bunu anladım.Geriye dönüp baktığımda,"İşlerin bu kadar hızlı gidemeyeceği" gerçeğini gördüm.Bu hıza ayak uydurmak için geç mi kaldım? Yoksa hayatın başında mıyım bilmiyorum ama bugünden sonra da muhtemelen birşeyler değişmeyecek,ben ya da bu yazıyı okuyan sizler,yarın kalktığınızda çoğu şeyin değişmediğini farkedeceksiniz.

Geçen cumartesi demiştim ya,bazı şeyleri anladığımız o akşam buraya yazamadıklarımı,bu gece buraya yazmayı planlıyorum..

O akşam herşey beklediğimizden de farklı geçti."Sıradan bir gün.." demiştik,akşamda sıradan olacaktı her zaman olduğu gibi...Ve beklediğimiz gibi de oldu.Fakat hayatı sıradan yaşamamıza rağmen,aynı yaşantının içindeki farklılığı sezmek,o güne has birşeydi sanki.O gün konuşulanlar,geçmişin artıkları olan rüyalarla,sözleri tozlanmış şarkılarla ama aynı tadı veren bira ile değişiverdi.

"Hayatta birşeyleri değiştirmek istiyorum.." Demiştim,fakat elimde olanlar bu değişime yetebilecek miydi? Bilmiyordum,bilemezdim."Bugün daha iyi hissetsen de,sabah olduğunda hiçbirşeyin değişmediğini görmek.." Dedi arkadaşım,haklıydı da.O kadar umutlanıp,içindekileri sayıca az ama yeterli sayılan dostlarla paylaştıktan sonra,az miktarda alınan alkolün verdiği mutluluk hissi ile yatağa huzurlu girdikten sonra sabah kalktığında,hayatın aynı olduğunu görmek can yakıcıydı..

Geçmişten de bahsedildi o akşam,her zaman yaptığımızdan farklı bir şekilde bahsedildi hem de,"Hey gidi günler.." diyerek anlatılan hikayeler yerine,"Keşke" lerle başladı sözcükler.. Geçmişte yapmamız gerekipte yapamadıklarımız birinci sırada yer alıyordu.Bende birikenler fazla gibiydi sanki ya da ben başkaları ile kendimi kıyaslamak yerine,kendimi,kendimle kıyaslamıştım..

Geriye dönmenin bir imkanı olup olmamasından bahsetmiyorum bile,herhalde geriye dönüp tekrar yaşasam o günleri,yine aynı şeyleri yapardım.Yine o ağaçtan düşer,yine o haltı yer,yine o sevgilinin kalbini kırardım.Bugün düşündüklerim,o günlerden bana kalanlar ve şimdi doğruya ulaşmamı sağlayan denemelerdi.İçimde biriktirdiğim ve atamayacağım anılardı.Beni bugün 'ben' yapan tüm değerlerdi.Elbette,pişman değilmiş gibi görünsem de,hatalarımı kabullenmek dışında pişman olduğum noktalar olmuştu.Yine de,ne kadar pişman olursam olayım,pişmanlıkların bile yararı olduğunu anladım artık...

Gelecek için kaygılanmak,geçmiş için üzülmek için,ne çok erken,ne de çok geç aslında.Durduğum şu noktada,bir geriye,bir de ileriye baktığım da,hala değişebilecek birşeyler var.Sıradan gibi görünse de,hayata atılan ufak rötuşlar,geleceği nasıl değiştirip,geçmişi nasılda düzeltiyor o gün bunu farkettim.Kader çizgisi her gün yenileniyor.Tablondaki eksikleri doldurman ve resme yeni bir kaç parça eklemen için sana biraz daha boya veriyor..

Bugün ve her gün,aslında herşey için tam zamanı! O gün;bunu anladım...


Dipnot: Bu yazının yazılmasına katkıda bulunan,Efes Pilsen ve Tuborg firmalarına teşekkürler..