
Sessizliğin içinde bir yerlerde..
Kendimi bulamadığım zamanlarda
Yola çıktım yeni baştan..
Bu ilk seferim olmasa da...
Boş bir oda, boş bir adam, boş bir sayfa.. Ne için peki?
Yeni baştan yazmak için mi? Benim bir kalemim yok. Olsa da parmaklarım tutar mıydı acaba? Beynim emir verir miydi ellerime, verse bile iletir miydi sinir hücrelerim? İtaat edip zorlasalar bile vicdanım kabullenir miydi yeni sözcükleri..
Dudaklarıma baktım aynada, biçimsiz, solmuş, çatlaklarla bezenmiş. Gerçekleri ya da yalanları söyleyemeyecek kadar kötü. Kim isterdi ki yalan söylemeyi zaten. Ben isterdim. Hiç olmadığını, beni sevmediğini (ki bu bile şüpheliydi bir yerde..) , dünyaya gelmediğini... Söylerdim bir yerde. Ama inanır mıydım yalanlarıma işte orası şüpheli.
Sahte hayatlarla, ruhsuz insanlarla dolu olan çevreme baktığımda görebildiğim tek şey senin kopyalarından ibaret aslında. Birinin saçı,diğerinin gözü, öbürünün inatçılığı çeker beni onlara. O zaman var olan yalanlar senfonisinde bende söylerim şarkımı. Bir geceliğine de olsa..
Mutlu görünen ve sürekli gülen ben'in altında yatan leş yığınını canlı tutmak için neler feda ettiğimi bir bilsen. İskambil destesinin içindeki soytarıyı oynamanın ne kadar da zor olduğunu, kartları her seferinde itinayla seçtikten sonra hala bahse girmenin korkusunu, kazandığında sevinememenin getirdiği soğukkanlılığı görebilsen.
Değişen bir şey olmazdı herhalde. Bir soytarıdan kral yaratamıyor insan, alışkanlıklarını terkedemiyor,canını çıkarmadan huyunu çıkaramıyor. Huyum kurusun, ben hala civcivleri boğmadan sevmeyi öğrenemedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder